26 Agustos 2014
Saturday, April 19, 2025 | By: Do Ebru Marbling
26 Agustos 2014
Bu akşam hiç tanımadığım iki kişiden ardı ardına gelen e‑mailler beni öylesine duygulandırdı ki, uzun zamandır ara verdiğim yazılarıma dönmeye karar verdim. Yazmadım, yazamadım… ama neden? Mart ayından bu yana yaşadıklarımı anlatsam tam bir film olurdu; ne var ki son derece sıkıcı ve berbat bir film! Olayı özetleyeyim: Bizi Türkiye’den Avustralya’ya taşıyan on bin beygirlik motivasyon ve adrenalin, ilk zamanlarda inanılmaz bir yaşama tutunma gücü vermişti. Attığımız adımın büyüklüğünün farkında değildik (aslında ben kendi adıma konuşuyorum—Kemal benim gibi değil). Sanki Hangover filmindekiler gibiydik; sonra uyandığımızda ne denli çılgınca ve radikal kararlar verdiğimizi anladık.
Öte yandan, insan yavrusunun çiğ süt emmişliğiyle köşedeki yüzme havuzuna, burnunuzun dibindeki cennete, çiçeklere, güzelliğe hemen alışıyormuş. Bir süre sonra farkındalığımızı yitirip her şeye burun kıvırmaya başladık—yine kendi adıma konuşuyorum ama çoğul yazmak beni daha iyi hissettiriyor.
Sonunda okudum, araştırdım: Göçmenlerin uyum sürecinde yaşadıkları bir tür bilişsel uyumsuzluk (cognitive dissonance) kaynaklı stres bozukluğu geçirdiğimi anladım. Aile doktoruma gittim, “Psikolog görmek istiyorum” dedim, o da beni sevk etti. Gittiğim psikologu özellikle tercih ettim çünkü ününü duymuştum. Mental Health Plan çerçevesinde, 15 günde bir saat süren terapi seansları başladı. Bu çalışmalar sayesinde 34 yıldır süregelen tırtıl hayatımdan çıkıp nihayet bir kelebek olma yolunda ilerlemeye başladım.
Doktorun yöntemi ve terapide konuştuklarımız buraya sığmaz ama özetle, bir zamanlar okyanusun dibindeyken şimdi en büyük dalgaların tepesinde sörf yapıyorum. Hayatın inişli çıkışlı roller coaster’ından ben de payımı aldım; zor bir dönem geçirdim, içimden yazmak gelmedi. Şimdi Allah’a binlerce şükür, kendimi çok iyi hissediyorum ve dünyaya gülümseyerek bakıyorum.
Ailemin, sağlığımın ve elimdeki güzelliklerin kıymetini fark ettim… Umarım o kötü günler, karanlık hisler ve yüreğime çöken karamsarlık bir daha asla geri gelmez. Umarım bu satırları okuyan hiç kimsenin başına gelmez.
Normalleşme sürecinde her şey yolunda; sadece hafif bir yoğunluk var. Haftanın beş günü okulda, akşamları Montessori graduate diploma ödevleri; hafta sonları ya Montessori atölyeleri ya da Ebru atölyeleri… Türkiye’deki muhteşem beş haftalık tatil, bana Ağustos’ta öyle bir enerji verdi ki non‑stop çalıştım, tek kelime etmedi!
Ülkemizdeki acayip durumlar yüzünden Avustralya’ya ya da dünyanın herhangi bir yerine göç etme planı yapan insan sayısında patlama var. Gelmek isteyenlere yardımcı olmak isterim ama açıkçası biz vize alıp PR olduktan sonra “benden sonra tufan” misali geri dönüp hiçbir detaya bakmaz olduk. Puan sistemini, barajın kaç olduğunu, nitelikli meslekler listesindeki değişiklikleri bile takip etmiyoruz. immi.gov.au bu konuda en yararlı kaynak olacaktır.
Lafı uzatmadan yazının ana fikrini bir kez daha vurgulayalım: Avustralya da başka herhangi bir yer de fark etmez, göç büyük çalkantılara sebep oluyor. Bir yandan geleceği düşündüğünüzde “iyi yapmışım” diyorsunuz ve cennetten köşelerde yaşıyorsunuz; öte yandan beklemediğiniz duygularınız ansızın yüzünüze çarpıyor… It is a bit complicated :)
Candan Erçetin’in dediği gibi:
daha güçlü, daha sakin
daha mutlu, daha suskun
daha olgun, daha kırgın
daha yalnız, daha yorgun
Ya da baba evinden ayrılan gelinlerimizin söylediği gibi:
Hem ağlarım hem giderim :)
0 Comments