2013
Annem! 33 yaşıma girdim, eşek kadar oldum ama hâlâ küçücük bir çocuk gibi seni özlüyorum, sana çok düşkünüm ve seni çok seviyorum. Çocukluğumu çok iyi hatırlamıyorum, sadece fotoğraf kareleri gibi parça parça aklımda kalan bazi şeyleri buraya yazacağım.
-
Şimdilerde kısa ve gri olan saçların, o zamanlar simsiyah, uzun ve dalgalıydı.
-
Yeşil görünen ama sürüldüğünde kırmızıya dönen sihirli bir sabit rujun vardı. Bir de çağla yeşili bir farın…
-
Ellerin, ayakların hiç durmazdı. Ya örgü örer, ya dikiş dikerdin. Bir çile yunu çozmek icin de hep beni kullanirdin. Kollarimi acip robot gibi dururdum karsinda saatlerce. En sakin olduğun anlar, akşamları yatakta kitap okuduğun zamanlardı; o zaman bile öne arkaya sallanır dururdun.
-
Bize diktiğin çiçekli elbiseleri prova ederken dudağından sarkan iplikleri çok iyi hatırlıyorum.
-
Bize aldığın eğlenceli çarşaflardaki renkleri, figürleri, bize oyun kahramanı olan desenleri de dün gibi hatırlıyorum.
-
Gezmelerde giymek için çantana koyduğun model model, renk renk, çeşit çeşit topuklu ayakkabılarına hayrandım.
-
Kabul günlerimizde ev hep kahkahalarla çınlar, misafir odası duman altı olurdu. Tüttürülen sigaraların dumanına parfüm kokuları karışırdı. Kadınların mantoları vestiyere sığmaz, yatak odasında yatağın üzerine istif edilirdi.
-
Yine kabul günlerinde mutfağı birden saran yeşil soğan kokusu, çiğköftenin hazır olmak üzere olduğunun sinyalini verirdi. Sen yumurtalı köfteyi, en çok da kıymayı severdin; ben de buzlu ayranın çiğköftenin acısını yatıştıran tadını…
-
Düdüklüde pişerken evi agir bir kokuya bulayan şeker pancarına bayilirdin, yerken hazine bulmuş gibi mutlu olurdun.
-
Hic beklemedigimiz anlarda bizler için eğlence planları yapardın: Her türlü imkânsızlığın içinde neler yapmadık ki! Akrabalarla toplanıp Nemrut Dağı’na gittik. Hazar Gölü’nde yüzdük. Adiyaman’i gezdik. Cendere Köprüsü’ne giderken el ele tutuşup azgin bir nehri geçtik. Birisi kazayla ayağına kocaman bir taş atmıştı, sen geziye topallayarak devam etmiştin.
-
Sıcak havalarda bizim için doldurduğun mavi leğenin içinde çimmek en buyuk mutluluktu. Köyde bizimle çömçe gelin yapmıştın, Oba Gazetesi’ni çıkarmamızda da yardım etmiştin.Bir de Saniye Ablalara İncirlik’ten bir zenci gelmişti; ellerinden tutarak merakla ona bakmaya gitmistik.
-
Yine cocukken en büyük eğlencem, gardırobun içine girip elbiselerinin yüzüme çarpan serinliğini ve anne kokusunu içime çekerek oynamaktı.
-
Bilgin, aklın, ne sorarsak soralım cevap alacağımızı bilmenin verdiği güvenle yanında olmak bizi hep zenginleştirdi. Enerjin, neşen, gülüşün, kahkahan, sevgin, sohbetin benim için çok kıymetliydi.
-
5 yaşlarımda bana bir sancı musallat olmuştu. Taa Hacettepe’ye kadar götürdünüz beni. Karnıma giren o garip sancılarda uyanıp ne yapacağını bilemeyen, şefkatli ama çaresiz halin hâlâ aklımda. Çareyi tıpta bulamayınca gidilen hocanın evindeki o yabancı, ekşi ama rahatlatan koku da burnumda.
-
TRT 4’teki Çarşamba gecesi filmlerini izlerkenki heyecanımızı hiç unutamıyorum: Indiana Jones, Annie ve Geleceğe Dönüş...
-
Bir de hafta sonlarında TRT radyosunda uzadıkça uzayan, bitmek bilmeyen sanat müziğini çok severdin. Ben ise en çok senin o şarkılara katılan sesini severdim.
-
Komşumuz Deli Suna’nın da geldiği doğum günü partilerimiz ve masallardaki ziyafetleri anımsatan pasta, poğaçalarla dolu doğum günü masalarını hazırlayışın hâlâ aklımda.
-
Elektrik çarpan merdaneli makinede çamaşır yıkama günlerimiz ne kadar da maceralıydı!
-
Göme dolabın en üstüne sakladığını sonradan öğrendiğim (o zamanlar nerede tutulduğunu asla bilmediğimiz) oyuncaklarımızın bir anda ortaya çıkışı ile deli gibi sevinirdik.
-
Bir de Yumoş ayısi vardı, gazeteden kupon biriktirerek almistik.
-
Şimdilerde benim küçük kızlarımın yaptığı gibi, oda kapısinın çerçevesine çıplak ayaklar ve ellerle tutunarak tirmanirdik .
-
“Gıjjik” saçlarımızı açmak için verdiğin uğraşları, yaz boyu giydiğimiz terlikler yüzünden komik bir şekilde güneş yanığı olan ayaklarımızı sonbaharda keseyle durmadan ovalayışını da hatırlıyorum.
-
Yatakların olduğu göme dolaba çıkıp aşağıya atlamamıza kızmazdın. Kış başlayıp da naftalin kokulu halılar serilirken yerde yuvarlanarak eline ayağına dolaşsak da bir şey demezdin.
-
Ramazan ayı nedense çok resmî geçerdi. Sıcak küncülü ekmek, “pendirli” ekmek ve kaçak çayın kokusuyla hatırlıyorum sahurları.
-
Üniversitedeyken tatil için eve her gelişimde kapıyı açtıktan sonra beni şöyle bir döndürüp inceledikten sonra sıkı sıkı sarılman ve içi gülen meraklı gözlerin de hep aklimda
Iyi ki senin kizin olarak dogmusum. Keske hic olmesen!
0 Comments