22 Aralik 2014
Bugün annemle konuştum.
Günü varmış, epey yorulmuş.
Telefonu kapattıktan sonra daha önce hiç düşünmediğim bir şey fark ettim:
Bazen, sadece biraz çaba göstererek alıştığımız düşünce kalıplarının dışına çıkarsak, olaylara bambaşka açılardan bakabileceğimizi görüyoruz.
Ve bu farkındalık, gerçekten insanı sarsabiliyor.
Geçenlerde havuzda tanıştığımız Hintli bir kadınla sohbet ettik.
Konu döndü dolaştı, burada ne kadar yalnız olduğumuza geldi.
“Çocuklarımız anneanne, babaanne ya da akrabalarını tam olarak tanıyamadan büyüyor,” diye dertleştik.
"Bir gün bir işimiz düşse ‘Al anne, kızlar sende kalsın’ diyeceğimiz kimsemiz yok," dedik.
Ama bugün annemle konuşunca fark ettim ki, o da yalnız.
Hiçbir kızı yanında değil.
O da bir evladının “Anne sana börek getirdim,” deyip kapısını çalmasını özlüyor.
Nasıl ki ben içimden “Annem yanımda olsa evimi temizler, bana yemek yapar, çocuklarıma bakar…” diye geçiriyorsam,
o da içinden “Keşke bir kızım yanımda olsa da bana yardım etse,” diye geçiriyordur.
İşte bu, tam da paradigma değişimi dedikleri şey.
Bir başkasının penceresinden dünyaya bakmak, olaylara yepyeni bir boyut katıyor.
Bir Kuşun Kanatlarında Dolaşan Duygular
Son zamanlarda bakış açımı sorguluyorum, kendimi farklı şekillerde düşünmeye zorluyorum.
Ve bu farkındalık sadece insanlar üzerinden değil, küçük bir kuşun hikâyesiyle de geliyor bazen.
Geçen gün, pire spreyi sıkmaya çalışırken, bahçede baktığımız kanaryalardan biri kafesten kaçtı.
Biraz etrafta dolaştı, biz yakalamaya çalışınca ürküp çatıya uçtu.
Hava kararmıştı.
Sonra ne oldu bilmiyoruz.
Sabah kalktığımızda yoktu.
Ve aklım, o minik sarı kuşla birlikte gökyüzüne süzüldü.
Belki ilk defa hayatında kafesin dışına çıktı.
Belki ilk defa gerçek anlamda uçtu.
Ama... görünürde su yoktu, yemek yoktu.
Bir yanda özgürlük, bir yanda korku.
Kim bilir kalbi ne kadar hızlı attı?
Karanlık bastığında her akşam güvenle uyuduğu kafesini aradı mı?
Yoksa içgüdülerine kulak verip sessizce saklandı mı?
Tüm gece onu düşündüm.
Belki geri döner diye bahçeyi gözetledim, kuş sesleri arasında onun sesini ayırt etmeye çalıştım.
Ama her geçen gün umudum azalıyor.
Artık biliyorum: Ne olacaksa o olacak.
Kaderinde varsa döner, yoksa dönecek başka bir yer bulur.
Güvenlik mi, Özgürlük mü?
Bir kafeste geçen güvenli ama tekdüze bir yaşam mı daha iyi?
Yoksa pembe gökyüzünde, özgürce açılan minik kanatların — belki de sadece birkaç günlüğüne — keyifle çırpınışı mı?
Bu ikilem ne kadar tanıdık, değil mi?
Umarım Birdie’nin macerası da bizimki gibi mutlu sona erer.
Çünkü biz de hâlâ çırpınıyoruz; yeni bir ülkede, yeni bir düzende, yeni alışkanlıklar edinerek.
Her gün biraz daha alışıyoruz.
Bugün duyduğum bir sözle bitireyim:
“Her nimet, külfetiyle gelir.”
Ne kadar doğru…
0 Comments