Gocmenlerin Ruh Sagligi Uzerine Bir Dizi Yazi - Besinci Bolum
Friday, April 18, 2025 | By: Do Ebru Marbling
Göç Olayı Bir Travmadır
Bugünün modern tıbbı, özellikle de psikanalizi önemseyen hekimler, özellikle 20. yüzyılın artan siyasal göçlerini de araştırarak, göç olayına nasıl yaklaşıyorlar? Göçmen insanın ruhsal durumunda neler oluyor? Söylenen şey şöyle özetlenebilir: Göç olayı her şeyden önce bir travmadır. Yani Türkçesiyle bir örselenmedir. İnsan doğduğu, büyüdüğü, çocukluk dönemini geçirdiği ve kendini ilk kanıtlama dönemini annesi, babası, çevresiyle yaşadığı, o kültürle ilk karşılaştığı yerden ayrılıp da başka yerde yaşamak zorunda kaldığı zaman, olumlu ya da olumsuz olsun bir tür travma, örselenme yaşıyor.
Travmanın Ruhbilimsel Yorumu
Travma Yunanca kökenli bir kelime, örselenme, zedelenme anlamına geliyor. Tıpta çok kullanılıyor. Örneğin cerrahide, genellikle bir kazada ya da sert bir şeyle bir dokunum, iskelet sisteminin zarar görmesi, kırılması... Trafik kazasında kafanın bir yere vurulması kafa travması... Bir kemik kırılıyor ya da beyin sarsıntısı geçiriliyor. Ama bunu ruhbilimleri biraz değişik yorumluyor. Psikiyatri açısından durum şöyle: İnsanın, dış uyaranları artık sağlıklı bir biçimde algılayıp bunlara uygun yanıtlar veremediği, savunma mekanizmalarını aşan bazı yeni ve aşırı ortamlar, ruhsal dünya için, kişilik için travmatik olmaya başlıyor. Örneğin dilini iyi anlamadığımız bir topluma girdiğimiz zaman, o dile gramatik olarak büyük ölçüde hakim de olsak, satır aralarında söylenenler, yaşamın kendi iç dinamiği içinde olan bir takım gizli şeyler kalıyor. O sende bir soru işareti bırakıyor. Giderek bu tür uyarımları insan travmatik olarak yaşamaya başlıyor. Zaman içindeki birikimi, bu çok önemli, belli bir süre sonra normal kişilikte belli bir ruhsal gerilim ortaya çıkarıyor. Bu ruhsal gerilim bir hastalık mı? Hayır. Kesinlikle hastalık değil. Bu sadece bir alarm durumu… Ama bu gerginlik durumunda ne oluyor? Kendisinin tümünü anlamadığı bir ortamda güvensizlik başlıyor. Bir tür iç huzursuzluk başlıyor. Bir matlaşma durumu başlayabiliyor. Durgunlaşma, donuklaşma, rahat hareket edememe... Yani yavaş yavaş geri çekilme durumu gibi bir tür canlılık azalması...
Cemaat Toplumları ve Modern Toplumlar Arasındaki Uçurumlar
Şimdi böyle bir travmatik durumu tespit edersek, bunun prizmasında, göçmenlik sürecine başlamış herhangi bir insanda nelerin olup bittiğini bir adım daha yaklaşarak anlamaya çalışırız. Bu bağlamda göçmenlik, her şeyden önce bir kopuşlar olayıdır. Göçe başlayan insan bulunduğu yöreyi —bu iç göç olur, dış göç olur aşağı yukarı fark etmiyor— terk ediyor. Bu göçlerde, insanların içinde doğduğu, büyüdüğü kalıplandığı bölgeden mekansal, zamansal, tarihsel, kültürel kopuş başlıyor.
Bunlar bu kadar önemli mi? Meraklısı için çok önemli. Bir kere mekansal kopuşu anlatmaya gerek yok, burada herkes onu kendinde yaşıyor. Ama zaman olayı galiba bizim kültürlerde pek tartışılmıyor. Ancak, bu olağanüstü önemli… Her mekanın ayrı bir iç psişik zamanı oluyor, bir zaman akışı oluyor. Yani Ankara’nın iç zaman akışıyla, İstanbul’un zaman akışı mutlaka birbirinden farklı. Orada yaşanan zaman, oradaki hayat süreci çeşitli yerlerden çok farklı… Bir de o akışa anlam verebilmek sorunu var. O akışı anlamlandırmak da, ayrıca bir farklılık oluşturuyor.
Genellikle cemaat içinde yaşayan toplumlarda —ki, Türkiye’yi, bizim kültürü, Türk İslam kültürünü buna yakın görmemiz mümkün— insan o toplumun içine girdiği zaman, o toplumun yıllardan beri, yüzyıllardan beri süregelen geleneksel zamanını değiştirmekle yükümlü görmez kendini. Varolana uymaktır asıl olan... “Böyle gelmiş, böyle gider” lafı biraz abartılmış olsa da, böyle bir espriyi içinde taşır. Tıpkı kendinden öncekiler gibi davranılır, yapılması gerekenler aşağı yukarı bellidir. İşte, şu yaşta evlenilecek, çocuklar olacak, makul bir zaman diliminden sonra da ölünecek. Böyle bir şey alışagelmiştir. Sosyoloji ve psikiyatri dilinde, buna organik zaman deniliyor. Bu organik zaman, aslında çok da rahat, güzel bir zamandır. Mutlu bir yaşam tarzını da içerir, çünkü insanı çok fazla bir şeyler yapmaya zorlamaz.
Yeniden Kök Salma Kolay Olmuyor
Peki bu zamansal, mekansal, tarihsel, kültürel kopuşlar sürecini yaşayan o göçmen insan, göç sürecine katılmış insan, yeni geldiği topluma ne ölçüde katılabilir? Benim bu soruya, can sıkıcı da olsa, edebiyat bilgisinin de yardımıyla vereceğim cevap pek olumlu değil. Kopuşu yaşayan birinin, o içine girdiği yeni toplumda yeniden kök salması —kökten kopma sendromunda söylenmek istenen espri de zaten bu— kökten kopan yetişkin birinin yeni bir yere kök salması pek kolay olmuyor. Bir takım temaslar oluyor, bir takım ilişkiler kuruluyor, ama sonuna kadar, yani yeniden orada eskisi gibi çiçek açması oldukça zor. Bu, her ulustan insan açısından aynı şekilde geçerli.
0 Comments