Friday, April 18, 2025 | By: Do Ebru Marbling
Kökten Kopma Sendromu
Bu konuda ikinci ünlü isim ise Fransız Doktor Larey. Larey, dünya tıp literatüründe bir günde en optimal bir şekilde 250 bacak ya da kol keserek insanları ölümden kurtarmasıyla da ünlüdür. Sadece bununla kalmamış doktor Larey; aynı zamanda Fransız ordularında “yurtsama”, yani yurdundan uzaklara giden askerlerin gösterdikleri psişik bozuklukları da incelemiş. İnsan bugün bile bunları şaşırarak okuyor. O kaos içinde bunları nasıl tespit etmiş, nasıl anlatmış? Olayın böyle bir gelişmesi var.
Hekimce daha ciddi yaklaşımlar
Birinci Dünya Savaşı’nda oluyor. Birinci Dünya Savaşı’nda tesadüf üçü de Müslüman kökenli Tatar, Avusturya askerlerine tutsak olmuşlar ve Viyana Askeri Hastanesi’ne yatırılmışlar. 1920 yıllarının başında Alain adında Avusturyalı bir hekim bunları birbirlerinden ayırıp da, Avusturya askerlerinin yanına koyduğunda, yani kendi dillerini konuşamadıkları duruma geçtiklerinden bir süre sonra üçünde birden ağır depresyon, korku, hezeyanla karışık bir tablo gözlemlemeye başlamış. Bundan beş ay sonra ise ünlü Alman psikiyatrı Grepellin, ilk defa, “kökten kopma sendromu” diye bir olayı en anlaşılır, radikal bir biçimde açıklayan tıbbi tebliğini sunuyor dünyaya... 1920’den bu yana pek çok araştırmacı, bizim gibi göçmenlik sürecine katılan insanların gösterdikleri ruhsal bir takım gerginlik olaylarını ya da rahatsızlıkları, genellikle “kökten kopma sendromu” olarak da değerlendirebiliyor. Bu olayın nasıl geliştiği, bugün biraz daha değişik açılardan değerlendiriliyor.
Tarihten Kesitler
Aslında şöyle de bir şey saptamak mümkün: Günümüzden 2600 yıl evvel bile, yani tarihin ünlü babası denilen Herodod, yazılarında, “kendi kentinden başka yerlere gidenlere görülmeyen şeytanın eşlik ettiği söylenir” diye not almış. Demek ki, kentini bırakıp da başka bir yere giden insana bir tuhaflıklar oluyor ki, “şeytan eşlik etti” diye düşünülüyor. Ama bundan daha önce de, din kitaplarında da, yani Adem ile Havva’nın ünlü elma macerasından sonra insanın cennetten kovulması da, özellikle Hıristiyan din kitaplarında devamlı bir yurt hasreti olarak değerlendiriliyor ki, yabancı düşmanı hareketlerde kilise hep böyle bir temelden yola çıkarak yabancıların yanında yer alıyor; eğer alırsa... “Biz hepimiz anayurttan kovulmuşuz, biz hepimiz yeni bir yurt arayışı içindeyiz, dolayısıyla da yabancı yoktur, hepimiz yabancıyız bir anlamda” diye. Böyle güzel, kökten hoş bir davranışları var.
Aşağı yukarı beş altı tane İsviçre kökenli yurt hasreti sözcüğü var. İsviçre’de, özellikle bu Basel merkezli yörelerde yurtsamaya verilen çeşitli adlar var. Sonradan bu kelimler Almanca “Heimweh” çatısı altında birleşmişler. Bu dinsel kitaplardaki yurt arayışından sonra, edebiyat alanındaki en büyük özlem Homerus’un kitabındaki meşhur Odiseus’unkisi... Hatırlamak istiyorum, biliyorsunuz Odiseus yirmi sene kendi yurdunu arama, kendi yurduna kavuşma çabası içinde kan ağlamış. Tanrılar tarafından yurduna dönmesi önlenir, ama Odiseus yılmadan, yirmi yıllık bir macerayla yurduna dönme çabası içindedir ve kulağına sürekli yurdundan sesler gelir. Arkadaşlar, bu işin tarihçe tarafı.
0 Comments